Tatar Çölü

Bu gizemli ve rahatsız edici romanda, bir garnizondaki askerler düşmanın, yani Tatarların, bir gün kuzeyden gelerek saldırmasını beklerler. Olayların geçtiği büyük kale belirsiz bir geçmişe aittir ve kayalıklarla dolu bir çölün kenarında, sarp ve geçit vermeyen dağların tepesinde yer alan kalenin içindeki atmosfer, gerçeklik ve rüya arasında asılı durmaktadır. Saldırının nasıl ve ne zaman gerçekleşeceğini hiç kimsenin bilmiyor olmasına rağmen, askerler sürekli olarak bu ana hazırlanırlar. Düşmanın kim olduğunu bile hiç kimse bilmemektedir. Bu adamların, özellikle, bu gizemli kalenin ve coğrafi koşullarım acımasızlığının gölgesinde geçen yorucu bir yolculuğun ardından kendisini iradesi dışında bu kalede bulan Lieutenant Drogo’nun hayatı kadere emanettir. Garnizonun içindeki sürreal atmosferde hayat, katı askeri kurallarla disiplin altına alınmıştır. Nöbetçi askerler, kim olduklarını bilmedikleri birilerinden gelecek saldırıya karşı kaleyi korumak için devriye gezerler. Askeri tatbikatların, hiçbir geçerli anlamı yoktur ve saçma bir bekleyiş, askerlerin gerçek olmayan yaşamlarına egemen olmuştur.

Konusu bakımından varoluşçu olan bu roman, bugün de tanımlanması güç bir yapıt olarak duruyor. Uzun yıllar boyu bekleyen bu askerlerin, romanın yayınlanmasıyla, çok geçmeden hayal edebileceklerinden çok daha büyük bir savaşla karşı karşıya kalmaları ironik.

1001 Kitap’tan okudum, yazdım.

Yorum bırakın

Filed under kitap

Yorum bırakın